Mücbir Sebebin Sözleşmelere Etkisi

Mücbir sebep uygulama ve teoride objektif olarak belirlenebilir bir uygulama alanına sahip olmamakla birlikte, olay gruplarına göre ayrı ayrı değerlendirmeyi gerektirmektedir. Sözleşmelerde bu tür hükümlerin koyulması halinde, bu hükümlerin kapsamının ve geçerliliklerinin saptanabilmesi için öncelikle sözleşmelerde mücbir sebep olarak sayılan unsurların tek tek belirlenmesi gerekir. Çünkü, Yargıtay, mücbir sebep değerlendirmesi yaparken somut olay bazında karar vermekte, olayın koşulları ve taraflar arasındaki sözleşmenin hükümleri Yargıtay’ın değerlendirmesini büyük ölçüde şekillendirmektedir. Yargıtay’ın özellikle, her durumda basiretli davranması beklenen tacirler söz konusu olduğunda, sözleşmede mücbir sebebin ne şekilde tanımlandığına ve ne tür olayları kapsadığına oldukça önem verdiği görülmektedir. Bunun sebebi, böyle bir nitelemenin yapılabilmesi için, sözleşmenin niteliği, kuruluş tarihi, risk yapısı, olayın etkilerinin ne ölçüde bertaraf edilebilir olduğu ve hatta borçlunun kimliği (tacir olup olmama) gibi unsurların bilinmesi gerekliliğidir.

 

Aynı görüşe göre sözleşmede bu ihtimallerin belirtilmesi, belirtilmemesi haline göre, ihlalin gerçekleşmesi akabinde hukuki talepler karşısında, tarafa savunmasında daha çok hareket imkanı sağlayacağını ifade eder. Sözleşmeye bu maddelerin koyulması esasen, fiilin gerçekleşmesi sonrasında sorumluluğun belirlenmesi için, yani diğer bir ifadeyle “imkansızlığın” sınırının belirlenmesinde büyük önem taşımaktadır. Diğer bir görüşe göre ise, bu olayların sınırlı sayma olduğu kabulünden ziyade, sayılanların örnek olarak sayılan sebepler olduğunun kabulünü savunmaktadır. Yani bu olayların sözleşmede belirlenmesinin esaslı bir etkisi yoktur, ancak örnek teşkil edebilir.

 

Baskın olan görüşe göre; sözleşmeye eklensin ya da eklenmesin, mücbir sebebin kapsamının araştırılmasında, “borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun ya da borcun ihlaline, kaçınılmaz ve mutlak şekilde neden olan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olay” tanımı temel hareket noktasını oluşturur. Bu tanım uygulama ve doktrinden doğmuştur. Bu tanıma göre bir olayın mücbir sebep sayılıp, sözleşmede yazılsın ya da yazılmasın, uygulanabilmesi için;

 

a)Zorunlu ve zorlayıcı bir olay olmalıdır.

 

b)Borçlunun işletmesinden harici bir olay olmalıdır. Yani zararı meydana getiren olay, zararı gören işletmeden bağımsız şekilde vuku bulmalıdır. Bu dışsallık, faaliyet gösterilen alana ait tipik riskler olmamalıdır. Bu tipik riskler mücbir sebep olarak kabul edilmez. Bu dışsallık, beklenmeyen hal durumunda aranmamaktadır. Ancak mücbir sebep teşkil eden olay edimin ifasını imkansız kılarken, beklenmeyen hal ifayı esalı olarak güçleştirmektedir. Mücbir sözleşmeden doğan borcu ortadan kaldırırken, beklenmeyen hal durumunda borç ortadan kalkmamaktadır. Diğer taraftan mücbir sebep sözleşmenin geçici olarak askıya alınmasına ya da tamamen sona ermesine sebebiyet verirken, beklenmeyen hal sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması sonucunu doğurmaktadır. Paranın değerinin artması, azalması, döviz kurundaki değişimler beklenmeyen hale örnektir. Ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/2821 E. Ve 2017/1552 K. Numaralı kararında, sözleşmede sınırlı sayma bile olsa, sayılan haller dışında ekonomik kriz halinin mücbir sebep olarak kabul edilmesi önceden ifade edilen fikirlerle çelişmektedir.

 

c)Kaçınılmazlık ve önlenemezlik olmalıdır. Olayın meydana getirdiği sonuç, hayatın normal akışı ve normal yaşam seyrinden bekleneni aşmalıdır.

 

d)Diğer bir unsur öngörülemezliktir. Öngörülemezlik olayın kendisinden ziyade, ortaya çıkarağı sonuçlar olarak kabul edilir. (Arzu Oğuz) Öngörülmezlik mutlak ve nisbi olarak ele alınabilir. Sorumluluğun tespitinde nisbi öngörülmezlik dikkate alınmalıdır. (Gözübüyük) Bununla birlikte tekrarlanan doğa üstü olaylar mücbir sebep olarak kabul edilemez. Bu bağlamda Türkiye’de devalüasyonlar ve bölücü terörle mücadeleden doğan eylemler mücbir sebep unsuru olarak kabul edilmeyecektir. (Tamer İnal)

 

e)Son unsur olarak, olay ile sözleşmenin ihlali arasında uygun bir illiyet bağı olmalıdır.

 

 

İhlal sonucunda meydana gelecek olaylar ve çözümleri:

 

Mücbir sebep illiyet bağını kesecek ve sözleşmenin ihlali durumunda bile tarafı sorumluluktan kurtaracaktır. Borçlunun kusuru olmadan sözleşmeye aykırı davranması durumunda ortaya çıkacak durumlar: -ifa imkansızlığı, -temerrüt ve -ifa güçlüğüdür.

 

Borcun ifası sonradan borçlunun kusuru olmadan sona ererse, borcun aynen ifa yükümlülüğü sona erer. Nitekim bu durum TBKn. M. 136’da, şu şekilde düzenlenmiştir; “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.” TBK md. 136/2’ye göre “Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.”

 

İfası mümkün olan bir borcun mücbir sebep ile zamanında ifa edilmemesi halinde, kural olarak borçlunun temerrüdü hükümleri uygulanacaktır. Bu durum TBK md. 117/1’e göre, “Muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer”. Maddenin 2. fıkrasında “belirli vadeli borçlar” ile diğer bazı hallerde ihtara gerek olmadığı hükme bağlanmıştır. Buna göre borçlunun temerrüde düşmesi için edimin ifası mümkün olmalıdır, borç muaccel olmalıdır, borçluya ihtar yapılmış olmalıdır, alacaklı edimi kabule hazır olmalıdır, borçlunun edimi ifadan kaçınma hakkı bulunmamalıdır, ifa etmeme borca aykırı bir davranış olmalıdır. Borçlunun temerrüde düşmesi için kusur şart olmayıp, bu şartların gerçekleşmesi halinde borçlu ister kusurlu ister kusursuz olsun temerrüde düşmüş olur. Takip eden 118. maddede ise, “Temerrüde düşen borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispat etmedikçe, borcun geç ifasından dolayı alacaklının uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür” hükmünü amirdir. Mücbir sebep, borçlunun davranışı ile zarar arasındaki illiyet bağını keseceğinden, alacaklı, temerrüt nedeniyle uğradığı zararların giderilmesini isteyemeyecektir. Ayrıca TBK md. 119 “Temerrüde düşen borçlu, beklenmedik hâl sebebiyle doğacak zarardan sorumludur. Borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını veya borcunu zamanında ifa etmiş olsaydı bile beklenmedik hâlin ifa konusu şeye zarar vereceğini ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir” hükmünü getirmektedir. Maddede bahsedilen “beklenmedik hal” ifadesi geniş anlamda umulmayan olayları hem de dar anlamda umulmayan olayları ve mücbir sebebi kapsar.

 

İfa güçlüğü ise, Türk Borçlar Kanunu’nun 138. maddesi uyarınca; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi beklenmeyen olağanüstü bir durumun ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmamış olması, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olması ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş veya aşırı ifa güçlüğünden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halinde borçlu, hakimden sözleşmenin değişen şartlara uygun şekilde yeniden uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması halinde ise sözleşmeden dönebilir.

barlas-law-firm-logo-white

Adres

AGAOGLU MASLAK1453
Maslak Mah. Tas Yoncası Sok.
C7 Blok D:45 Kat:8
Sariyer Istanbul – Turkey

+90 212 274 99 53 / 54
info@barlaslaw.com

© 2019 Barlas Hukuk Bürosu. Tüm Hakları Saklıdır.

site by boozaa

error: Bu içerik korumalıdır.