Alacağın Teminat Amaçlı Temliki
Av. Berhudan Hüseyin Sayım
İstanbul, 2020
AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
bkz. : Bakınız
İÜHFM : İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası
SBF : Siyasal Bilgiler Fakültesi
TBB : Türkiye Barolar Birliği
TBK : 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu
TMK : 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu
Yarg. : Yargıtay
Vd. : Ve devamı
GİRİŞ
Düzenlemelerle var olan teminat anlayışının uygulamada yer alan bir takım ilişkilere güvence vermekte yetersiz kaldığı görülmektedir. Özellikle insanların yakın ilişkiler çerçevesinde yaşadığı bölgelerde, örf ve adet hukukunun da getirisi ile insanlar inanç ilişkisi içerisinde teminat verme yöntemi edinmişlerdir[1]. Bu noktada mülkiyet hakkının getirdiği bir takım edinimlerin, bir başkasına, teminat amaçlı olarak borcun ödendiği taktirde kendilerine tekrar temellük edilmesi kaydı ile devredildiği görülmektedir[2].
Uygulamada alacağa karşılık rehin tesis etmek yerine alacağın temin amaçlı temlik edilmesine sıklıkla başvurulmaktadır. Özellikle kredi kurumları tarafından, daha çok müşteriye ulaşabilmek, riskleri de azaltabilmek açısından düzenleme dışı bir teminat yolu olan teminat amaçlı inançlı işlemler oldukça tercih edilmektedir. Çalışmamızın konusu olan alacağın teminaten temliki de bu yollardan birisidir. Bu temlik yolunda, aşağıda daha geniş kapsamlı açıklayacağımız üzere bir taraf, diğer tarafa bir alacağı akdi ilişkiye dayanarak devretmeyi, diğer taraf da bu inanç ilişkisinin tesis ettiği amaca uygun olarak kullanmayı ve şartlar gerçekleşirse alacağı tekrar devredene iade etmekle yükümlü olmayı taahhüt etmektedir.
Çalışmamızın ilk bölümünde, teminaten temlik kurumunun içinde bulunduğu hukuki statü olan inançlı işleme ve çalışmamızın esas konusu olan teminaten temlik ile olan ilişkisine, ikinci bölümde ise teminaten temlikin tanımına, konusuna ve benzer işlemlerden farkına değindik, üçüncü bölümünde ise unsurlarına, tarafların hak ve yükümlülüklerine ve uygulanacak hükümleri anlatmaya çalıştık. Konunun dışına taşmamak için, klasik borçlar hukuku teorilerini ve her hukukçu tarafından bilindiği varsayılan hususlara sadece konumuzla ilgili olduğu ölçüde değinerek, çalışmayı sadeleştirmeye çalıştık.
A) İNANÇLI İŞLEM KAVRAMI VE TEMİNATEN TEMLİK İLE İLİŞKİSİ
1) Genel Olarak İnançlı İşlem Kavramı
İnançlı işlem, devralanın devredilecek olan hakkı taraflar arasındaki anlaşmaya göre kullanmayı ve hatta gerektiğinde gerektiğini geri vermeyi, devredenin ise, bu hakkı bu inanca göre devretmeyi taahhüt ettiği işlemdir[3]. Elbette bu işlemlerde bir inanan ve bir de inanılan kişi olmak üzere iki kişi bulunmaktadır[4]. Bu kişiler gerçek veya tüzel kişi olabilir[5]. Ayrıca işlemin doğurduğu kazanç üçüncü bir kişi lehine de olabilir[6]. Bu işlemin konusu devredilebilir nitelikteki tüm haklar olabilmektedir[7].
Bu ilişkide, ilki inanç anlaşmasının konusunu oluşturan hakkın veya alacağın devrini sağlayan tasarruf işlemi, diğeri ise inanç konusunu temel alan inanç anlaşması olmak üzere iç içe geçmiş iki işlem bulunmaktadır[8]. Söz konusu bu devredilen hak veya alacak ise inanç konusunu oluşturmaktadır[9].
Bu ilişkide bahsettiğimiz ilk işlem olan tasarruf işlemi, temlike konu olan şeyin inanılana kazandırılmasını sağlar[10]. Bu işlem neticesinde ise, inanılanın malvarlığında artış olurken, inanan kişinin malvarlığı ise aynı oranda azalmaktadır[11]. Bu tasarruf işlemi ile alacağı devralan söz konusu hakka tek başına sahip olmaktadır[12]. Bunun doğal bir sonucu olarak ise inanılan, hak sahibi olmanın tüm neticelerini kanuni yasaklamalar dışında kullanabilmektedir[13]. Bizim de kabul ettiğimiz öğretideki baskın görüş, kazandırıcı işlemin inançlı işlemin esas unsuru olduğunu, dolayısı ile inanç sözleşmesi ile tasarruf işleminin bir bütünlük oluşturduğunu ifade etmektedir[14]. Kanaatimizce inançlı işlemin esas kabulünün, bir hakkın inanç ilişkisi içerisinde devredilmesi olması nedeni ile tasarruf işlemi inanç işleminden ayrı düşünülemeyecektir. Aksi görüşe göre ise; tasarruf işlemi inanç işleminin konusunu devir borcu olduğu için, tasarruf işlemi, inanç işleminin kurulmasından bağımsızdır[15].
Tasarruf işlemi ile birlikte, inançlı işlemin diğer bir esas unsuru inanç sözleşmesidir[16]. İnanç sözleşmesi pozitif düzenlemelerde mevcut değildir[17]. Bu sözleşme tarafların iç ilişkide kararlaştırdıkları usullerin düzenlendiği borçlandırıcı işlemdir[18]. Bu açıdan bakıldığında inançlı işlemin sebep unsurunu oluşturduğu anlaşılmaktadır[19]. Bu sözleşme aynı zamanda inanç konusu şey üzerinde idare, kullanma gibi hususların sınırını ve sona erme nedenlerini belirlemektedir[20].
2) Teminaten Temlikin İnançlı İşlemin Bir Türü Olarak Değerlendirilmesi
Öncelikle belirtmek gerekir ki, inançlı işlemler pozitif düzenlemeye sahip olmadığı için tasnifi öğretideki görüşler çerçevesinde yapılmaktadır. Ancak bu hususta Türk Hukuk doktrininde bir görüş birliği mevcut değildir. Çalışmamızın esas konusu teminat amacı ile alacağın temliki olması sebebiyle biz inançlı işlemlerin tüm çeşitlerine değinmeyeceğiz, teminaten temlikin baskın görüşün kabulü ile içinde bulunduğu takip edilen amaç bakımından tasnif sınıfı çerçevesinden değerlendireceğiz.
İfade ettiğimiz gibi Türk doktrininde inançlı işlemlerin tasnifi bakımından baskın görüş takip edilen amaç bakımından yapılan ayrımdır[21]. Bu açıdan bakıldığında, inançlı işlemlerin kendi içerisinde saf inançlı işlemler ve karma inançlı işlemler olarak ikiye ayrıldığını görmekteyiz[22].
İnanan veya inanan tarafından belirlenen kişiler yararına yapılan inançlı işlemler saf inançlı işlemler olarak adlandırılır[23]. Bu tür inançlı işlemlerde inanılan inanç konusu hakkı, inananın veya sözleşmede belirlenen üçüncü bir kişi yararına elinde bulundurmaktadır[24].
Saf inançlı işlemler uygulamada özellikle alacağın veya ticari senetlerin tahsili amacı ile inançlı devri ile yönetim amacıyla yapılması şeklinde karşımıza çıkmaktadır[25]. Öğretideki genel görüş uyarınca saf inançlı işlemlerde vekalet sözleşmesi hükümleri kıyasen uygulanmalıdır[26].
Karma inançlı işlemlerde, saf inançlı işlemlerden farklı olarak, asıl olarak gözetilen hakkın veya alacağın devredildiği inanılanın menfaati ve iradesidir[27]. Dolayısı ile, bir hakkın veya alacağın, inanılanın menfaati ve iradesi doğrultusunda kendisine inançlı olarak devredilmesi ile karma inançlı işlemler meydana gelmektedir[28]. Çalışmamızın girişinde de ifade ettiğimiz üzere, özellikle inananın, krediye verilecek teminat noktasında; inananın ipotek gibi güçlü bir teminatı gösterememesi, rehin şeklinde kurulacak teminatın da inanılan tarafından kabul edilmemesi durumunda artık hukuken mevcut bir alacağın teminat amaçlı olarak inançlı devredilmesinden başka hukuki bir yol kalmayacaktır[29]. Bu noktada özellikle uygulamada, karma inançlı işlemlerin, teminat amaçlı alacak devri, teminat amaçlı mülkiyet devri ile teminat amaçlı ciro şeklinde kullanıldığını görmekteyiz[30].
Görüldüğü üzere karma inançlı işlemler teminat amacı ile kurulmaktadır[31]. Ancak rehin/ipotek gibi teminatlardan farklı olarak, buradaki devir, gerçek bir işlem olması neticesinde, gerek iç işlemde gerek dış işlemde inanılan hakkın gerçek sahibi olmaktadır[32]. Ancak inanılan bu hakkı; iç ilişkide mevcut olan inanç anlaşması çerçevesinde, yani teminat amacıyla kullanabilecek ve faydalanabilecektir[33].
B) TEMİNATEN TEMLİKİN TANIMI, KONUSU VE BENZER İŞLEMLERDEN AYRIMI
1) Teminaten Temlike Genel Bir Bakış
En nihayetinde, alacağın teminat amacı ile devri, bir kimsenin, bir diğer kimseye, ona karşı olan borcununun teminat altına alınabilmesi için, devri hukuken mümkün bir hakkını yahut bir alacağını devrettiği, devredilen kişinin de bu devrin konusunu teminat kavramı sınırları içerisinde kullanmayı, borcun yerine getirilmemesi durumunda bu alacaktan yararlanmayı, borcun son bulması halinde bu bu alacağı devredene tekrar temellük etmeyi üstlendiren sözleşmelerdir[34]. Bunun sonucu olarak alacağı devreden, artık bu alacağa ilişkin tasarruf yetkisini kaybetmiş olurken, devralan ise, bu hakkı sözleşmede belirlenen sınırlar içerisinde kullanabilme yetkisine, borç ödendiğinde tekrar devredene temellük etmek şartı ile sahip olmaktadır[35]. Görülmektedir ki, teminaten temlik, inananın yararına yapılan karma inançlı işlemlerdendir[36].
İfadeden de anlaşılacağı üzere, teminat amaçlı alacağın temlikinde üçlü bir ilişki bulunmaktadır. Bu üçlü ilişkinin bir köşesinde alacağını teminat amacı ile devreden, ikinci köşesinde temlik edilen alacağın borçlusu, üçüncü köşesinde ise teminat konusu alacağı inançlı olarak devralan inanılan bulunmaktadır[37].
Bu devir öyle bir devirdir ki; teminat amacı ile olsa da devralan, söz konusu alacaktan tam hak sahibi olacak şekilde hak iktisap etmektedir[38]. Bu tam hak iktisabı neticesinde, devreden kişinin elinde; sadece bir nisbi hak kaldığı için burada artık teminat ile alacak arasında, teminatın esas maksadını aşan bir hukuki yapı söz konusu olmaktadır[39]. Bu açıdan bakıldığında devralanın, teminaten temlik sonucunda alacağı tam anlamıyla iktisap etmesi, şüphesiz bir diğer teminat çeşidi olan rehin hakkından çok daha avantajlı olacaktır. Nitekim alacak üzerinde kurulan rehin hakkı, rehinli alacaklıya sadece paraya çevirme yetkisini vermektedir[40]. Teminaten temlikte ise devralan bu hak ile her türlü tasarruf yetkisine sahip olmakta ve sınırsız olarak üçüncü kişilere karşı ileri sürebilmektedir[41].
Alacağın devredilmesi suretiyle teminat altına alınan borcun ödenmemesi durumunda ise, devralan alacağını tahsil ederek, esas borçtan doğan alacağını karşılar[42]. Diğer bir deyişle, borcun ödenmemesi halinde devralanın alacağı tekrar devredene iade yükümlülüğü ortadan kalkacaktır[43]. Devralan, söz konusu alacağı tahsil edebilir veya satarak paraya çevirir. Elde ettiği miktar kadar borcu sona erdirir. Tahsil edilen alacak veya satarak paraya çevrilen değer borcun miktarından fazla ise kalan kısım için devralanın iade yükümlülüğü doğacaktır[44]. Borcun ödenmediği takdirde, devredilen alacağın devralanda kalacağına ilişkin anlaşmalar da lex commisoria yasağına aykırı olacaktır[45].
Alacağın teminat amaçlı temlike, mevcut alacaklar, şarta ve süreye bağlı alacaklar ve müstakbel alacaklar konu edilebilmektedir[46]. Görünen o ki kanunen ve sözleşme hükümlerince devri yasaklanmamış olmak üzere her alacak temlikin, dolayısı ile inançlı işlemin konusunu oluşturabilmektedir[47]. Bunun doğal sonucu olarak alacak niteliği taşımayan hakların, teminaten temlike konu olması mümkün değildir[48]. Bu alacak sözleşmeden, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden ve borcun diğer kaynaklarından doğmuş olabilir[49]. Temlik konusu borç uygulamada sıklıkla para olarak görünse de bu şart değildir[50]. Bunlarla birlikte ayni haklar, yenilik doğuran haklar, aile ve miras hukukundan kaynaklı şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar kendi devir usullerine göre ya da devredilebilir nitelikte olmamalarından ötürü teminaten temlikin konusu olamayacaktır[51].
Teminaten temlikin konusu hususunda değinmemiz gereken bir husus da rehin hükümleri ile ilişkisidir. Bu noktada rehin hükümlerinin kıyasen uygulanabilmesi için teminaten temlikin konusunun üzerinde rehin kurulabilecek bir hak olması şarttır[52].
TBK m. 135 uyarınca alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesi sonucu borç sona erer. Bunun bir sonucu olarak da inanılan, kendisinin borçlu olduğu bir alacağı devralamamaktadır[53]. Pratikte bu durum özellikle bankacılık uygulamasında görülmektedir. Nitekim bankadan alacaklı olan bir kişi, bu alacağını tekrar bankaya devrettiğinde alacaklı ve borçlu sıfatı birleşmektedir. Bu nedenle banka müşterisinden olan alacağını teminaten temlik edememektedir[54].
Daha önceden devredilmiş bir alacak bakımından ise artık devredenin malvarlığından bu hakkı çıkmış olduğu ve tasarruf yetkisini kaybettiği için -üçüncü kişinin iyi niyetli olmasında dahi- yapacağı ikinci devir geçersizdir[55]. Böyle bir durumda, daha önceden temlik edilen kişiye yapılan tasarruf işlemi geçerli sayılmaktadır[56].
Teminaten temlik ile alacak rehninin benzer hususlar ihtiva ettiği söylenebilir. Nitekim her iki işlem de doğrudan alacağın ifası ile ilgili olmadığı için ana alacağın varlığı ile ilgilenmemekte ve alacaklıya borcun ödenmemesi noktasında bir teminat vermektedir[57]. Bu noktadan benzerlik ilk bakışta göze çarpsa da, aralarında büyük farklar bulunmaktadır. En nihayetinde hak veya alacak rehni, alacaklıya, borç ödenmediği takdirde üzerinde rehin kurulan hak veya alacağı icra yolu ile para çevirerek tatmin edilmesi imkanını verirken[58]; teminaten temlik ise, alacak başka bir alacağın teminatı olmak üzere devralana topyekün devrolur[59]. Bunun bir sonucu olarak da, inanılan, borcun ödenmediği takdirde, temlike konu alacağı cebri icraya dayanmadan paraya çevirebilecektir[60].
Görüldüğü üzere teminat amaçlı temlikle rehin arasındaki esas ayrım noktası, rehnin esas alacağı garanti etmesi nedeniyle fer’i niteliğe sahip olması[61], teminaten temlikin ise bu haktan çok daha geniş bir hak vermesidir[62]. Bu açıdan bakıldığında teminaten temlik, teminat alan alacaklı açısından rehinli alacaklının durumundan daha yararlı olduğu görülmektedir[63].
Rehin kurulunca malik mülkiyet hakkının özünü kaybetmez, alacaklı sadece rehnin paraya çevrilmesi imkanını elde eder[64]. Teminaten temlikte ise, yukarıda da bahsedildiği üzere[65] tam hak iktisabı bulunmaktadır. Burada artık her ne kadar taraflar arasındaki anlaşma gereği inanç ile devralan için teminat süresince hakkı teminat dışında kullanmama yükümlülüğü varsa da, üçüncü kişilere karşı bu tam hak iktisabı gereği inanç anlaşmasına aykırılığın ileri sürülmesi mümkün değildir[66]. Bu nedenle teminaten temlikte, malın her an üçüncü kişinin iyi niyeti ile iktisap edilme rizikosu mevcuttur[67].
Rehin verilen hakkın özünün kaybolmamasının bir diğer sonucu da, rehin verenin, rehinli alacak üzerinde tasarruf yetkisini kullanabilmeye devam etmesidir[68]. Fakat alacağın teminat amacıyla devrinde, alacak, devredenin malvarlığından tam olarak çıktığı için; rehin tesis edenden farklı olarak, devredenin tasarruf yetkilerini de kaybetmesine sebep olmaktadır.[69]
Borçlu, bazı hallerde sözleşmede kararlaştırılan edimin ifasından farklı bir şey sunabilmektedir. Bu durumlarda borçlu, borcun konusundan daha farklı bir edimin ifasını arzularken, borcun teminatı yerine ifa hedeflerse ifa uğruna ya da ifa yerine edimde bulunmuş olur[70].
İfa yerine edimde borcun konusunu oluşturan edimden daha farklı bir şey verilerek borç sona ererken, ifa uğruna edimde ise, bu esas borçtan farklı olarak ifa edilen şey paraya çevrilmek suretiyle alacaklı tatmin edilmektedir[71]. Görüldüğü gibi her iki işlemde esas unsur ifayı sağlamak iken, teminaten temlikte ifaya yönelme değil alacağın teminat altına alınma amacı güdülmektedir[72]. Gerçekten de ifa uğruna edimde esas amaç edimin paraya çevrilip alacaklının tatmini sağlamak iken teminaten temlikte her ne kadar böyle bir yükümlülük doğsa da[73], tarafların esas amacı alacağı teminat altına almaktır[74]. Ancak, her ne kadar başlangıçtaki amaçları farklı olsa da, borcun ödenme zamanı gelmiş fakat ödenmemişse, teminaten temlik, alacağın tahsili ile ifayı hedef tutan bir amaca da kavuşabilmektedir[75].
İnançlı işlemler, inanç anlaşması ve inanç konusu hakkın veya alacağın inanılana kazandırıldığı tasarruf işleminden oluştuğu görülmektedir[76]. Bu itibarla, bahsedilen inanç anlaşması tarafların iç ilişkilerini ilgilendiren ve söz konusu hakkın sadece teminat maksadı ile kullanma yükümlülüğünü doğuran ve gerektiğinde paraya çevrilmesinin yolunu açan bir anlaşma olduğu sonucuna varılmaktadır[77]. Bu anlaşmasının yazılı şekilde yapılmasına gerek yoktur[78].
Elbette burada inanılan kişinin, bahsedilen güven ilişkisini bozarak, ödeme yapılmasına rağmen söz konusu alacağı tekrar inanana temlik etmemesi de mümkün olabilir. Nitekim yukarıda da ifade ettiğimiz üzere burada tam bir hak tesisi söz konusudur. Ancak burada bahsedilen inanç anlaşması da zaten devredenin bu ihtimalin her zaman bilincinde olması ancak bunun gerçekleşmeyeceğine yönelik duyduğu güveni tanımlamaktadır[79].
Bir tasarruf işlemi olması neticesinde, alacak geçerli bir sebebe dayanmadan temlik edilemez[80]. Kanunda, bu sebepler sınırlı olarak sayılmadığı için geçerli bir nedenin olması sebep açısından yeterli sayılacağı açıktır[81]. İnançlı işlemle devrin sebep unsurunu inanç anlaşması karşılamaktadır[82]. Bu anlaşmada tarafların hak ve menfaatleri açıkça ve tek anlama gelecek şekilde belirtilmelidir[83].
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere bu anlaşma, temlikin teminat fonksiyonunu ifade etmektedir. Bu nedenle, bu nedenle uygulamada, bu anlaşmaya hakkın rehnedilmesine ilişkin hükümlerin kıyas yolu ile uygulanması gerekmektedir[84].
Yargıtay inanç anlaşmasının ihlal edilmesi durumunda borçlar hukuku anlamında nispi bir talep hakkının doğduğu görüşündedir[85]. Ancak bu nispi talep hakkı elbette tam hak iktisabını zedelememekte ve üçüncü kişilerle ilişkilere de engel olmamaktadır[86].
Alacağın teminat amacı ile temlikinin tasarruf işlemi ise temlik işlemidir[87]. Geçerli bir temlik işlemi oluşturabilmek için, geçerli bir sözleşmenin varlığı, temlik edilen alacak hakkının mevcut ya da müstakbel bir hakkın varlığı ve temlike ilişkin bir engelin bulunmaması gerekmektedir[88]. Temlik ile anlaşma konusu hak inanılana geçirilerek teminaten temlik tamamlanmış olur[89]. Temlik işlemi tamamlandığında inanılanın malvarlığında teminat konusu ayrı bir malvarlığı oluşmamakta, tam hak iktisabı nedeni ile tasarruf edebileceği bir malvarlığı kazanımı olmaktadır[90]. Bu hak devredilmedikçe inançlı işlem tamamlanmış sayılmayacaktır[91].
3) Teminaten Temlikin Tarafları, Hak ve Yükümlülükleri
Teminaten temlik işleminde inanan, sahip olduğu bir alacağı, teminat amaçlı olarak devreden kişidir[92]. Kişi bu devirle, alacağa sahip tüm yetkilerini kaybeder ve artık bu alacak üzerinde tasarruf yetkisini kullanamaz[93]. Dolayısı ile, bu alacağı tekrar devredemeyecektir[94]. Bu ikinci devirde, devredilen kişinin iyi niyetli olması da geçersizlik sonucunu değiştirmemektedir[95].
Bahsedilen bu husus ile birlikte, inanan teminatın varlığını ve durumunu tehlikeye sokacak davranışlardan kaçınmalıdır[96]. Örneğin temliğin borçluya haber verilmemesi durumunda, borçluya iyi niyetle ödeme yapan üçüncü kişi artık borcundan kurtulacaktır[97]. Dolayısı ile böyle bir ödeme yapılması halinde, inanan bu parayı inanılana devretmekle yükümlüdür[98].
Diğer bir yandan, ivazlı bir temlik işlemi söz konusu olması nedeniyle TBK m. 191 gereği inanan devir sırasında alacağın varlığını ve borçlunun ödeme gücüne sahip olduğunu garanti etmiş olmaktadır[99]. Yine aynı hüküm gereği inanç anlaşması veya temlik anlaşmasında aksine bir kayıt koyulmamışsa borçlunun aczinden sorumlu olmayacaktır[100]. Aksi yöndeki bir görüşe göre ise, TBK’nın bu hükmü, teminaten temlikte uygulanmayacaktır[101]. En nihayetinde asıl borçlu olan inananın, inanılana olan borcu hala sabit ve borçtan doğan sorumluluğu devam etmektedir[102]. Bu nedenle, teminat amacıyla devredilen alacağın mevcut olmaması veya alacağın borçlusunun ödeme gücünün bulunmaması nedeni ile tahsilinin mümkün olmadığı durumda, inanılan, teminaten temlik konusu alacağın tahsiline girişebilecektir[103]. Dolayısı ile ana alacağın ifasını temin etmek amacı ile kullanılan bu yolun sonuçsuz kalması, inananı ayrıca bir sorumluluk altına sokmamalıdır[104]. Kanaatimizce TBK m. 191 hükmünün burada uygulanması gerekmektedir. Nitekim alacağın devrinin burada sebebi bir borcun teminatıdır. Bir amaca yönelme gayesi ile yapılan bu işlemin, alacağın mevcut olmaması durumunda inananı sorumluluk altına sokması gerekliliği açıktır. Borcun teminatının yapıldığı alacağın geçersiz olması, teminaten temliğin amaç unsurunu sakatlamaktadır. Dolayısı ile kanaatimizce, inananın, devir sırasında bu alacağın borçlusunun ödeme gücünü garanti etmiş olmacağı varsayılmalıdır.
En temel ifade ile inanılan, temel borç ilişkisinin alacaklısıdır[105]. İnanç anlaşmasının kurulması üzerine, inanılan bu alacağın kendisine devredilmesini talep edebilir[106]. Devirden sonra, kendisi devredilen alacağı idare ve muhafaza etmek borcu altındadır[107]. Defaaten de ifade ettiğimiz üzere inanılan, teminaten temlikte, devir sonrasında bu alacağa tüm ferileri ve şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar hariç olmak üzere ile topyekün sahip olmaktadır[108]. Bu alacağı devralan kişinin gerçek kişi veya tüzel kişi olmasında bir sakınca bulunmamaktadır[109].
İnanılanın alacak üzerinde yapılabilecek her türlü işlemi yapabilme hakkı bulunsa da inanan ile yaptığı inanç anlaşması gereği, alacağı ancak inanç anlaşması gereği teminat maksadı ile kullanabilecektir[110]. Bu noktada, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, rehne ilişkin hükümler kıyas yolu ile uygulanacağından[111], inanılan söz konusu asıl borç kendisine ödendiği takdirde alacağı tekrar inanana iade edecek, borcun ödenmemesi noktasında ise söz koz konusu alacak tahsil edilecek ve borcun aşan miktarını inanana iade ile yükümlü olacaktır[112]. Paraya çevrilen ya da tahsil edilen bu alacak, ana alacağı karşılamadığı takdirde, genel malvarlığına ilişkin sorumluluk kuralları uyarınca, inananın bahsi malları üzerinde cebri icra takibi yapılabilir[113].
Bilindiği üzere alacağın temliki tek taraflı bir hukuki işlem değil, temlik eden ile temlik alan arasında kurulan bir sözleşmedir[114]. Bu temlik teminat amaçlı dahi olsa, en nihayetinde alacağın temlikine ilişkin hükümler uygulanacaktır[115]. Dolayısı ile taraflar arasındaki bu anlaşmanın borçlu dahil üçüncü kişilere karşı ayrı ayrı anlam ifade etmemektedir[116]. Bununla birlikte bu sözleşme, TBK anlamında doğrudan düzenlenmemekle birlikte kanunun kısmen ya da tamamen içinde barındırdığı herhangi bir sözleşme kavramına da uymaması nedeniyle isimsiz bir sözleşmedir[117].
Alacağın temlikine ilişkin düzenlemelerdem olan TBK m. 184 uyarınca bu sözleşme yazılı olmalıdır. Ancak sözleşmenin hüküm doğurması için temlik edilen alacağın borçlusunun rızası aranmamaktadır[118]. Yine de iyi niyetli borçlunun, temlik edene borcu ödemesi sonucu borçtan kurtulması mümkün olduğu için kendisine bu temlikin bildirilmesi yerinde olacaktır[119].
Alacağın ödenmemesi durumunda teminatın ne şekilde alacaklıyı tatmin edeceği hususu inanç anlaşmasında kararlaştırılsa da, temliğin nedeninin teminat olması rehin hükümlerinin kıyasen uygulanmasını gerektirmektedir[120]. Ancak burada şuna dikkat etmek gerekir ki; hak rehninde, alacağın tatmini için rehin konusunun icra dairesi vasıtasıyla sattırılması gerekmekteyken alacağın temlikinde tam hak iktisabının bir sonucu olarak alacaklı doğrudan alacağı tahsil de edebilmektedir[121]. Fakat alacağın ödenmemesi halinde, teminat olarak verilen hakkın tamamen geçeceğine ilişkin anlaşmalar lex commisoria yasağına aykırı olacaktır[122]. Öğretide Nomer[123] bu konuda genel görüşe katılmamaktadır; ona göre; alacağın teminat amacıyla inançlı bir şekilde temliki durumunda söz konusu alacak önceden tamamiyle devrolduğu için artık burada rehindeki gibi lex commisoria yasağından bahsedilemeyecektir. Kanaatimizce bu husus teminat amacıyla alacağın devrinin özüne daha uygundur. Nitekim teminaten temlikte söz konusu alacak artık borçludan bağımsızlaşmış ve özünü kaybetmiştir. Dolayısı ile bu hususta rehin hakkına ilişkin kuralların uygulanması amacıyla borcun ödenmemesi durumunda lex commisoria yasağının mevcut bulunacağı düşüncesi devrin özüne uygun düşmemektedir. Görüşümüz doğrultusunda yüksek mahkeme bir kararında, söz konusu hususu ‘’Diğer bir bakış açısıyla taşınmazın mülkiyeti inanılana ( alacaklıya ) geçmiştir. Taşınmazda inanarak satanın ( borçlu ) mülkiyet hakkı kalmadığı gibi, alıcının bu mülkiyet hakkı üzerinde kurulmuş olan bir rehin hakkından da söz edilemez. Bu durumda; gayrimenkul rehni bakımından geçerliliği olan 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 873. maddesinin inanç sözleşmelerine dayalı temlike konu taşınmazlar bakımından uygulama yeri olmadığı da kuşkusuzdur.’’ şeklinde ifade etmektedir[124].
Teminaten temlik kavramının sona ermesi açısından da bilinmesi gereken şudur ki, inançlı temlik ile amaçlanan husus gerçekleştiğinde, bu amaç sona erecektir[125]. Teminaten temlikte ise bu amaç ancak borçlunun ödeme yapması, ya da alacaklının başka bir şekilde tatmin edilmesi yolu ile gerçekleşecektir[126].
Son olarak belirtmek gereklidir ki, karma inançlı işlemlerden birisi olan teminaten temlikte, inanılanın veya inananın ölümü ilişkiyi sona erdirmeyecektir[127]. Bu ilişki külli halefiyet yolu ile mirasçılara geçerek devam edecektir[128].
SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenler sonucunda görmekteyiz ki, teminat konusunda pozitif hukuk düzenlemelerinin yetersiz kaldığı durumlarda, inanan, inanılan kişiye aralarındaki anlaşma sı neticesinde alacaklarını teminat amacı ile devretmektedirler. Bu açıdan bakıldığında bu işlem için özellikle taraflar birbirlerine karşı yoğun bir güven ilişkisi içeriside bulunmaktadırlar.
Bu ilişki ile kurulan teminat amacıyla temlik sözleşmelerinde, inanan kişi alacağını topyekün bir halde inanılan kişiye asıl alacağın teminatı olacak şekilde devreder. İnanılan ise, bu alacağı teminatın amacına uygun bir şekilde kullanmayı üstlenmektedir. Bu alacak ödendiğinde ise, inanılan kişi söz konusu alacağı, tekrar inanan kişiye devretmekle yükümlüdür.
Bu noktada, söz konusu teminatın, rehinin hakkından avantajı ise, alacağın tüm haklarıyla birlikte devralana geçmesidir. Dolayısı ile rehin hakkında özünü kaybetmeyen bu hak, teminaten temlikte 3. kişilere de ileri sürülebilecek şekilde devralana geçecektir. Buradan çıkarılacak en doğal sonuç ise, rehin hakkında alacaklı bu hakkı kullanmaya muktedir değil iken, teminaten temlikte sözleşme ile sınırlandığı kadar olsa da bu alacağı kullanma hakkına sahip olmaktadır. Görüldüğü üzere alacağın teminat amaçlı temliki alacaklı açısından rehin hakkına kıyasla oldukça avantajlı görünmektedir. Ancak elbette, verilecek teminat konusunda pozitif düzenlemeye sahip olan teminatlar ile, alacağın teminaten temlikine uygulanacak olan hükümler detaylı incelenmeli ve bu şekilde sonuca varılmalıdır.
AKSOY, H.C., ‘’Alacağı Temlik Edenin Kanundan Doğan Garanti Sorumluluğunun Ekonomi Hukuku Prensipleri Işığında Değerlendirilmesi’’, Ankara Barosu Dergisi, 2012/1, s. 141-160.
ANTALYA, G., Eşya Hukuku, Cilt I, Legal Yayıncılık, 2018.
ARAL, F., “Topyekün Temlik”, AÜHFD 1991–1992, C.42, S.1–4, s.93-141.
ARIKAN, M., ‘’Türk Özel Hukukunda Alacağın Temliki’’, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.13, S. 1, Y. 2005, s. 130-155.
AYANOĞLU MORALI, A., ‘’Mülkiyet Hakkının Teminat Amaçlı Devrine Yönelik İnançlı İşlemler’’, Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Eylül 2006, s.68.
AYDINCIK, Ş., ‘’Bir İnançlı İşlem Türü Olarak Alacağın Teminat Amacıyla Temliki’’, İÜHFM, C. LXIV, S.1, 2006, s. 131-194.
DAVRAN, B., Rehin Hukuku Dersleri, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1972.
DAYINLARLI, K., Borçlar Kanununa Göre Alacağın Temliki, Ankara 1993.
ENGİN, B.İ., ‘’İfa Uğruna Edim’’, Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu’na Armağan, (İfa Uğruna Edim) s. 839-862
ENGİN, B.İ., Alacağı Temlik Edenin Garanti Sorumluluğu, Ankara, 2002 (Garanti Sorumluluğu).
EREN, F., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8.Bası, İstanbul 2003.
ERMAN, H., Eşya Hukuku Dersleri, 6. Basım, Der Yayınları, 2016.
FRANKO, N., ‘’Alacağın Temliki’’, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C. 49, S. 1, s. 177-197.
KARAHASAN, M.R., Türk Borçlar Hukuku, C.I, Beta Basım, 1992.
KUNTALP, E., ‘’Teminat Kavramı, Teminat Türleri ve Bunlardan Doğan Sorumluluk’’, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1995, s. 263-300.
KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 17. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2013.
KURT, L.M./ALTAŞ, H., ‘’İnançlı İşlemler’’, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:2, S:2, 2011, s. 1-28.
HATEMİ, H./GÖKYAYLA E., Borçlar Hukuku Genel Bölüm, 4. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2017.
NOMER, H.N., ‘’Teminat Amaçlı Vefalı Satışlar İle İnanç Sözleşmeleri ve Lex Commissoria Yasağı’’, DergiPark Süreli Yayın, S: 3, C: 22, Ocak 2016, s. 2007-2015
OĞUZ, A., “Roma ve Türk Hukukunda İnançlı İşlem ve Vekalet Sözleşmelerinin Karşılaştırılması” AÜHFD, C.41, S.1-4, 1989-1990, s.225-284.
OKTAY ÖZDEMİR, S., ‘’Teminat Amaçlı Alacak Devri ve Toptan Temlik Sözleşmeleri’’, İÜHFM, C. LVII, S.1-2, 1999, s. 265-299 (Alacak Devri).
OKTAY ÖZDEMİR, S., ‘’Teminat Amaçlı Mülkiyet Devri Sözleşmeleri’’, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Prof. Dr. Aysel Çelikel’e Armağan , C. 19, 2000, s.979-989 (Mülkiyet Devri.
OĞUZMAN, M.K./SELİÇİ, Ö./ OKTAY-ÖZDEMİR, S., Eşya Hukuku, 15. Bası, Filiz Kitabevi, İstanbul 2012.
OĞUZMAN, M.K./ÖZ, M.T., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. I, 10. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2012 (Cilt I).
OĞUZMAN, M.K./ÖZ, M.T., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. II, 10. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2012 (Cilt II).
ÖZKAYA, E., İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Turhan Kitabevi, Ankara 1999.
ÖZTÜRK, G., İnançlı İşlemler, Yetkin Yayınları, Ankara 1998.
ÖZSUNAY, E., Türk Hukukunda ve Mukayeseli Hukukta İnançlı Muameleler, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1968.
PARLAK BÖRÜ, Ş., ‘’Mülkiyetin Teminat Amacıyla İnançlı İşlemle Devri’’, TBB Dergisi, S. 128, 2017, s. 231-282.
SEROZAN, R., ‘’Mülkiyeti Saklı Tutma Anlaşması ve Teminaten Temlik’’, Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu’na 65. Yaş Günü Armağanı, 2. Tıpkı Bası, İstanbul 2001, s. 987 – 1014.
SİRMEN, L., Alacak Rehni, Ankara, 1990.
ŞAFAK, A., Teminat Amaçlı Alacağın Temliki, Legal Kitabevi, İstanbul 2011.
ŞENER, E., Açıklamalı-İçtihatlı Türk Medeni Kanunu, Ankara 1989.
UYGUR, A.B., ‘’Teminat Amaçlı İnançlı İşlemler’’, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. X, S.1, 2, 2006, s. 171-193.
[1] ÖZSUNAY, E., Türk Hukukunda ve Mukayeseli Hukukta İnançlı Muameleler, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1968, s. 83.
[2] ÖZSUNAY, s. 36; SEROZAN, R., ‘’Mülkiyeti Saklı Tutma Anlaşması ve Teminaten Temlik’’, Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu’na 65. Yaş Günü Armağanı, 2. Tıpkı Bası, İstanbul 2001, s. 987.
[3] AYDINCIK, Ş., ‘’Bir İnançlı İşlem Türü Olarak Alacağın Teminat Amacıyla Temliki’’, İÜHFM, C. LXIV, S.1, 2006, s. 131; DAYINLARLI, K., Borçlar Kanununa Göre Alacağın Temliki, Ankara 1993, s. 91; EREN, F., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8.Bası, İstanbul 2003, s. 330; KURT, L.M./ALTAŞ, H., ‘’İnançlı İşlemler’’, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:2, S:2, 2011, s. 2; OĞUZ, A., “Roma ve Türk Hukukunda İnançlı İşlem ve Vekalet Sözleşmelerinin Karşılaştırılması” AÜHFD, C.41, S.1-4, 1989-1990, s. 239; OĞUZMAN, M.K./ÖZ, M.T., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. I, 10. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2012 (Cilt I), s. 135; OKTAY ÖZDEMİR, S., ‘’Teminat Amaçlı Alacak Devri ve Toptan Temlik Sözleşmeleri’’, İÜHFM, C. LVII, S.1-2, 1999, (Alacak Devri) s. 270; ÖZSUNAY, s. 1; ŞAFAK, A., Teminat Amaçlı Alacağın Temliki, Legal Kitabevi, İstanbul 2011, s. 24.
[4] AYDINCIK, s. 131; ÖZSUNAY, s. 4; ŞAFAK, s. 25; UYGUR, A.B., ‘’Teminat Amaçlı İnançlı İşlemler’’, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. X, S. 1, 2, 2006, s. 172.
[5] AYANOĞLU MORALI, A., ‘’Mülkiyet Hakkının Teminat Amaçlı Devrine Yönelik İnançlı İşlemler’’, Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Eylül 2006, s.68; DAYINLARLI, s. 89; AYDINCIK, s. 131; ÖZSUNAY, s. 4; ŞAFAK, s. 25.
[6] AYDINCIK, s. 131; ÖZSUNAY, s. 4.
[7] Bu ifade ile anlaşıldığı gibi, ayni haklar, alacak hakları ve fikri ve sınai mülkiyet hakları da inançlı işlemin konusunu oluşturmaktadır. Ancak kişiye sıkı sıkıya bağlı olan haklar ile miras hukukundan doğan haklar inançlı işlem ile devredilemeyecektir.; ARAL, F., “Topyekün Temlik”, AÜHFD 1991–1992, C.42, S.1–4, s. 106; AYANOĞLU MORALI, s. 70; AYDINCIK, s.155; KURT/ALTAŞ, s. 4; OĞUZ, s. 248; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 275; OKTAY ÖZDEMİR, (Mülkiyet Devri) s. 658; ÖZSUNAY; s. 102; ÖZKAYA, E., İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Turhan Kitabevi, Ankara 1999, s. 12.
[8] AYANOĞLU MORALI, s. 16; EREN, s.331; ÖZSUNAY, s. 85 vd.; ŞAFAK, s. 26; Konu ile ilgili bir Yargıtay kararı için bkz. Yarg. 1. HD., 2003/9115 E., 2003/10103 K..
[9] AYDINCIK, s. 132; ÖZSUNAY, s. 4; ŞAFAK, s. 25.
[10] AYDINCIK, s. 164; EREN, s. 332; OĞUZ, s. 245; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 278; ÖZSUNAY, s. 86; ŞAFAK, s. 31; UYGUR, s. 174.
[11] ÖZSUNAY, s. 86; ŞAFAK, s. 31; UYGUR, s. 174.
[12] ARAL, s.101; AYANOĞLU MORALI, s. 69; AYDINCIK, s. 136; DAYINLARLI, K., Borçlar Kanununa Göre Alacağın Temliki, Ankara 1993, s. 97; KURT/ALTAŞ, s. 5; ÖZTÜRK, s. 72; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 270; ÖZKAYA, s. 18; ÖZSUNAY, s. 58; PARLAK BÖRÜ, Ş., ‘’Mülkiyetin Teminat Amacıyla İnançlı İşlemle Devri’’, TBB Dergisi, S. 128, 2017, s. 242; SİRMEN, L., Alacak Rehni, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara 1990, s. 46; ŞAFAK, s. 65.
[13] AYANOĞLU MORALI, s. 17; ŞAFAK, s. 31.
[14] AYDINCIK, s. 164; ÖZSUNAY, s. 85; ŞAFAK, s. 32; Nitekim Yargıtay da bu görüştedir. Aynı doğrultuda bir karar için bkz. Yarg. 1. HD., 2006/2474 E., 2006/4504 K..
[15] ARAL, s. 103; AYANOĞLU MORALI, s. 17; ŞAFAK, s. 31.
[16] EREN, s. 331; KURT/ALTAŞ, s. 4; UYGUR, s.187.
[17] Bu nedenle Sui Generis bir sözleşme kabul edilmektedir. Her ne kadar bir düzenlemeye sahip olmasa da kendisinin düzenlenmesini engelleyen aksi bir düzenleme de bulunmamaktadır.; AYANOĞLU MORALI, s. 115; KURT/ALTAŞ, s. 5; ÖZSUNAY, s. 121-122; ŞAFAK, s. 30.
[18] ARAL, s. 100; AYANOĞLU MORALI, s. 16; AYDINCIK, s. 162; KURT/ALTAŞ, s. 5; OĞUZ, s. 248; OKTAY ÖZDEMİR, S., ‘’Teminat Amaçlı Mülkiyet Devri Sözleşmeleri’’, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Prof. Dr. Aysel Çelikel’e Armağan , C. 19, 2000, (Mülkiyet Devri) s. 674; ŞAFAK, s. 27; UYGUR, s. 173.
[19] ARAL, s. 100; AYDINCIK, s. 163; OĞUZ, s. 248; ÖZSUNAY, s. 85; ŞAFAK, s. 28; UYGUR, s. 173.
[20] AYDINCIK, s. 163; KURT/ALTAŞ, s. 5; ÖZSUNAY, s. 85; ŞAFAK, s. 28; UYGUR, s. 173.
[21] ARAL, s. 100; OĞUZ, s. 241; ÖZSUNAY, s. 45; ŞAFAK, s. 47; UYGUR, s. 178.
[22] DAYINLARLI, s. 95 vd.; OĞUZ, s. 241; ŞAFAK, s. 47.
[23] ARAL, s. 100; KURT/ALTAŞ, s. 7; ÖZKAYA, s. 38; ÖZSUNAY, s. 130; ŞAFAK, s. 47; UYGUR, s. 178.
[24] AYANOĞLU MORALI, s. 129; KURT/ALTAŞ, s. 7; ÖZKAYA, s. 38; ÖZSUNAY, s. 130; ŞAFAK, s. 47.
[25] KURT/ALTAŞ, s. 7; OĞUZ, s. 241; ÖZKAYA, s. 40; ÖZSUNAY, s. 103; ŞAFAK, s. 48; UYGUR, s. 178.
[26] Elbette her somut olay kendisi içerisinde değerlendirilmelidir. Dolayısı ile her saf inançlı işleme vekalet hükümlerini uygulamak hakkaniyete uygun olmayabilecektir. Konu ile ilgili detaylı bilgi için bkz. ÖZKAYA, s. 40; ÖZSUNAY, s. 103; ŞAFAK, s. 47.
[27] ARAL, s. 100; AYANOĞLU MORALI, s. 66; DAYINLARLI, s. 97; KURT/ALTAŞ, s. 8; OĞUZ, s. 241; ŞAFAK, s. 50; UYGUR, s. 180.
[28] ARAL, s. 100; ÖZSUNAY, s. 43; ÖZKAYA, s. 40; ŞAFAK, s. 50.
[29] ŞAFAK, s. 50.
[30] AYANOĞLU MORALI, s. 77-87; OKTAY ÖZDEMİR, (Mülkiyet Devri) s. 657; ŞAFAK, s. 51.
[31] AYANOĞLU MORALI, s. 111; ÖZKAYA, s. 41; ŞAFAK, s. 50.
[32] AYANOĞLU MORALI, s. 69; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 270; ÖZKAYA, s. 41; ÖZSUNAY, s. 58; ŞAFAK, s. 65.
[33]AYANOĞLU MORALI, s. 73; AYDINCIK, s.162; OĞUZ, s. 244; ŞAFAK, s. 51.
[34] AKSOY, H.C., ‘’Alacağı Temlik Edenin Kanundan Doğan Garanti Sorumluluğunun Ekonomi Hukuku Prensipleri Işığında Değerlendirilmesi’’, Ankara Barosu Dergisi, 2012/1, s. 146, AYDINCIK, s. 136; AYANOĞLU MORALI, s. 97; ÖZTÜRK, G., İnançlı İşlemler, Yetkin Yayınları, Ankara 1998, s. 72; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s.270; OKTAY ÖZDEMİR, (Mülkiyet Devri) s. 658; ÖZSUNAY, s. 58; PARLAK BÖRÜ, s. 242; SİRMEN, s. 39; ŞAFAK, s. 63; UYGUR, s. 190.
[35] AYANOĞLU MORALI, s. 69; AYDINCIK, s.137; DAYINLARLI, s. 97; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 270; ÖZTÜRK, s.72; SEROZAN, s. 1004; SİRMEN, s. 39; UYGUR, s. 190.
[36] ARAL, s. 100; OĞUZ, s. 274; ŞAFAK, s. 63.
[37] AYDINCIK, s.136; ÖZSUNAY, s. 59; ŞAFAK, s. 63.
[38] ARAL, s.101; ARIKAN, M., ‘’Türk Özel Hukukunda Alacağın Temliki’’, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.13, S. 1, Y. 2005, s. 136; AYANOĞLU MORALI, s. 69; AYDINCIK, s. 136; DAYINLARLI, s. 97; KARAHASAN, M.R., Türk Borçlar Hukuku, C.I, Beta Basım, 1992, s. 1700; OĞUZ, s. 253; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 270; ÖZKAYA, s. 18; ÖZSUNAY, s. 58; ÖZTÜRK, s. 72; PARLAK BÖRÜ, s. 242; SİRMEN, s. 46; ŞAFAK, s. 65; UYGUR, s. 191; Konu ile ilgili bir Yargıtay Kararı için bkz. Yarg. 1.HD., 30.10.2000 T., E. 2000/12988, K. 2000/13223.
[39] DAVRAN, s. 5; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 270.
[40] ANTALYA, G., Eşya Hukuku, Cilt I, Legal Yayıncılık, 2018, s. 90; ERMAN, H., Eşya Hukuku Dersleri, 6. Basım, Der Yayınları, 2016, s.171; KUNTALP, E., ‘’Teminat Kavramı, Teminat Türleri ve Bunlardan Doğan Sorumluluk’’, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1995, s. 280; OĞUZMAN, M.K./SELİÇİ, Ö./OKTAY-ÖZDEMİR, S., Eşya Hukuku, 15. Bası, Filiz Kitabevi, İstanbul 2012, s. 1029.
[41] OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 270; ÖZSUNAY, s. 58; ŞAFAK, s. 65.
[42] AKSOY, s. 146; AYDINCIK, s.137; OĞUZ, s. 275; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 283; UYGUR, s. 191.
[43] AYDINCIK, s.137.
[44] Görüldüğü üzere, devralanın alacağını, devir konusu hakkın ya da alacağın paraya çevrilmesi suretiyle tatmin edilmesi borcun ödenmemesi şartına bağlanmıştır. Bu durum nedeni ile özellikle doktrinde, teminaten temlik geciktirici şarta bağlı ifa uğruna edim veya alacaklının ancak borcun tatmin edilmemesi sonucu söz konusu alacağın paraya çevrilmesi yolunu tercih edebileceği için bu noktadan sonra ifa uğruna temlike dönüşeceği ifade edilmektedir. Konu ile ilgili detaylı bilgi için bkz. ARIKAN, s. 44; AYDINCIK, s.137; OĞUZ, s. 274; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 281; SİRMEN, s. 40; UYGUR, s. 191; Konu ile ilgili bir Yargıtay kararı için bkz. Yarg. 1. HD., 2001/11449 E., 2001/12572 K..
[45] OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 280; ÖZSUNAY, s. 140.
[46] ARAL, s. 106; AYANOĞLU MORALI, s. 70; AYDINCIK, s.155; KARAHASAN, s. 1690; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 275; OKTAY ÖZDEMİR, (Mülkiyet Devri) s. 658; ÖZSUNAY; s. 102; ÖZKAYA, s. 12.
[47] AYANOĞLU MORALI, s. 70; AYDINCIK, s.155; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 274.
[48] AYDINCIK, s.155; Devri normal şartlarda mümkün olduğu halde, borçlu sıfatı ile alacaklının birleştiren alacakların devri mümkün değildir. Yani temlik eden, temlik alanın borçlu olduğu bir alacağı devredemeyecektir. Konu ile ilgili detaylı bilgi için bkz. OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 274.
[49] AYDINCIK, s.156; KARAHASAN, s. 1690.
[50] OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 275.
[51] DAYINLARLI, s. 123 vd.; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 275; ŞAFAK, s. 101 vd..
[52] AYDINCIK, s.155; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 275; ŞAFAK, s. 92.
[53] OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 276.
[54] AYDINCIK, s.159; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 277.
[55] ARIKAN, s.146; DAYINLARLI, s. 98; OĞUZMAN, M.K./ÖZ, M.T., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.II, 10. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2012 (Cilt II), s. 544.
[56] AYDINCIK, s.160; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 284.
[57] BERGMAIER, H., Die Sicherungszession im Schweizerischen Recht, Aarau, 1945, s. 73 (AYDINCIK, s.148’den naklen); ŞAFAK, s. 78.
[58] ANTALYA, s. 90; AYDINCIK, s.148; DAVRAN, s. 95; ERMAN, s. 172; KUNTALP, s. 280; OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY ÖZDEMİR, s. 1029; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 271; ŞAFAK, s. 78; ŞENER, s. 1546.
[59] AYDINCIK, s.148; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 271; ŞAFAK, s. 78.
[60] AKSOY, s. 146; AYDINCIK, s.137; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 283; ŞAFAK, s.78.
[61] ANTALYA, s. 90; OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s. 991.
[62] AYANOĞLU MORALI, s. 69; AYDINCIK, s.148; DAYINLARLI, S. 97; SEROZAN, s. 1003.
[63] Bu açıdan inançlı teminatlar, rehine oranla kredi alımlarında kredi kuruluşuna daha fazla kolaylık sağlamaktadır. Özellikle uygulamada, kredi alanın elindeki tek araç müstakbel alacakları ise, bu alacağın devri rehne oranla tam mülkiyeti kapsadığından dolayı, kredi veren açısından da daha sağlıklı bir güvence olduğu kabul edilmektedir. OKTAY ÖZDEMİR, (Mülkiyet Devri) s. 659.
[64] AYDINCIK, s.148; KUNTALP, s. 280; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 271; SİRMEN, s. 40; ŞAFAK, s. 78; ŞENER, s. 1546.
[65] bkz. B. 1.
[66] OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 271.
[67] OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 271; SEROZAN, s. 1003.
[68] ÖZSUNAY, s. 65; AYDINCIK, s. 149; ŞAFAK, s. 78; ŞENER, s. 1543.
[69] ÖZSUNAY, s. 65; AYDINCIK, s. 149; ŞAFAK, s. 78.
[70] AYDINCIK, s.152; DAYINLARLI, s. 100; ENGİN, B.İ., ‘’İfa Uğruna Edim’’, Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu’na Armağan, (İfa Uğruna Edim) s. 847; KILIÇOĞLU, A., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 17. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2013, s. 591-592; OĞUZMAN/ÖZ, (Cilt I) s. 277; ŞAFAK, s. 82.
[71] DAYINLARLI, s. 100; ENGİN, (İfa Uğruna Edim) s. 843; KARAHASAN, s. 1719; KILIÇOĞLU, s. 591-592; OĞUZMAN/ÖZ, (Cilt I) s.277; ŞAFAK, s. 84.
[72] OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 273; ŞAFAK, s. 84.
[73] Engin ise aksi görüştedir. Ona göre teminaten temlikte alacaklının temlik edilen hakkı paraya çevirme yükümlülüğü yoktur. Alacaklı esas alacağını talep edebilmektedir. Ancak ifa uğruna edimde ise alacaklının bu yükümlülükten kurtuluşu yoktur. ENGİN, (İfa Uğruna Edim) s. 849.
[74] AYDINCIK, s.154; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 273; ŞAFAK, s. 85.
[75] AYDINCIK, s.154; ENGİN, (İfa Uğruna Edim) s. 850; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 273.
[76] ARAL, s. 100; AYANOĞLU MORALI, s. 17 vd; AYDINCIK, s.160; ÖZSUNAY, s. 85; konu ile ilgili bir Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E.2003/4766, K.2003/5501 sayılı kararında inançlı sözleşmesini bkz. ‘’…bu işlemler borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır. Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır. Teminat maksadıyla temlik sözleşmeleri, taraflar arasında karşılıklı itimat esasını şart kılmaktadır. Teminat için taşınmazını temlik eden borçlu, borcun ödenmesi halinde taşınmaz mülkiyetinin tekrar kendisine devredileceği inancını taşımaktadır. Değinilen niteliklerinden ötürü, gerek öğretide, gerekse yargısal uygulamada, teminat maksadıyla temlik sözleşmeleri; hukuki mahiyetleri itibariyle inançlı muameleler arasında yer almıştır.’’ şeklinde ifade etmiştir.
[77] AYDINCIK, s.162; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 277; ŞAFAK, s. 27; Yargıtay da, inançlı işlemleri açıklarken bu inanç anlaşmasının, iç ilişkide tarafların haklarını ve borçlarını belirledikleri bir anlaşma olduğu kanaatindedir. Bu konudaki bir kaç karar için bkz. Yarg. 1. HD., 2003/4205 E., 2003/6017 K., Yarg 1. HD., 2004/13766 E., 2005/986 K.
[78] Bu durumun alacağın temlikinin yazılı olma şartı ile karıştırılmaması gerekmektedir.; AYDINCIK, s.162; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 277.
[79] ŞAFAK, s. 123.
[80] FRANKO, N., ‘’Alacağın Temliki’’, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C. 49, S. 1, s. 179; KILIÇOĞLU, s. 794; OĞUZMAN/ÖZ, (Cilt II) s.540.
[81] ÖZSUNAY, s. 90.
[82] AYDINCIK, s.162; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 277.
[83] ÖZSUNAY, s. 125.
[84] DAYINLARLI, s. 97; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 278.
[85] Yarg. 1. HD., 2003/4205 E., 2003/6017 K.; Yarg. 1. HD.i 2004/13766 E., 2005/986 K..
[86] AYDINCIK, s. 164; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 277; SİRMEN, s. 39.
[87] AYDINCIK, s. 164; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 278; ŞAFAK, s.128.
[88] ŞAFAK, s. 132.
[89] AYDINCIK, s. 164; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 278, ÖZSUNAY, s.125.
[90] RAPP, J.M., La Fidicue Dans La Jurisprudance Et La Doctrine Suisses, Droit Et Pratiques Operations Fiduciaires En Suisse, Publications Cedicac, Lausanne 1999, s. 28 (OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 278’den naklen); ŞAFAK, s.129.
[91] ÖZSUNAY, s.125.
[92] AYDINCIK, s. 186; ŞAFAK, s. 118.
[93] AYANOĞLU MORALI, s. 89; AYDINCIK, s. 186; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 284; ŞAFAK, s. 119.
[94] Gerçekten de, inanan söz konusu temlik ile birlikte alacağa ait tüm yetkilerini kaybetmektedir. Bu yukarıda da deften incelediğimiz üzere tam hak iktisabının bir sonucudur. Borçluya durumun bildirilmiş olması hatta devredilen kişinin iyi niyetli olması da sonucu değiştirmeyecektir. Konu ile ilgili detaylı bilgi için bkz. AYDINCIK, s. 186; DAYINLARLI, s. 98; KARAHASAN, s. 1693; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 284.
[95] ARAL, s. 128; AYDINCIK, s. 186; DAYINLARLI, s. 98; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 284.
[96] ARAL, s. 128; AYDINCIK, s. 186.
[97] ARAL, s. 128; AYDINCIK, s. 165; HATEMİ/GÖKYAYLA s. 395; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 279; ŞENER, s. 1554.
[98] ARAL, s. 99; AYDINCIK, s. 186; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 284.
[99] AYDINCIK, s. 188; FRANKO, s. 192; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 284; ÖZSUNAY, s. 117.
[100] Bu noktada özellikle bankaların, hukuki durumlarını güçlendirmek için bahsedilen şekilde aksi kayıtları sözleşmelere koydukları görülmektedir.; AYDINCIK, s. 188; FRANKO, s. 193; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 284.
[101] AYDINCIK, s. 188; ENGİN, B.İ., Alacağı Temlik Edenin Garanti Sorumluluğu, Ankara, 2002 (Garanti Sorumluluğu), s. 156 vd..
[102] AYDINCIK, s. 188.
[103] AYDINCIK, s. 188.
[104] AYDINCIK, s. 188; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 284.
[105] ŞAFAK, s. 120.
[106] AYDINCIK, s. 183; ÖZSUNAY, s. 152.
[107] Aynı zamanda, inanç anlaşması ve dürüstlük ilkesi gereği, yapmaması gereken şeyleri de yapmamak ile yükümlüdür.; AYDINCIK, s. 177, OĞUZ, s.274; ÖZSUNAY, s. 125.
[108] Elbette bu geniş yetki, devralana, teminaten temlik konusu alacakla ilgili olarak üçüncü kişilere karşı her türlü davayı açma ve onlar tarafından açılacak davalara taraf olma hakkı da vermektedir.;ARAL, s.101; AYANOĞLU MORALI, s. 69; AYDINCIK, s. 136; DAYINLARLI, s. 97; ÖZTÜRK, s. 72; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 270; ÖZKAYA, s. 18; ÖZSUNAY, s. 58; PARLAK BÖRÜ, s. 242; SİRMEN, s. 46; ŞAFAK, s. 65
[109] AYANOĞLU MORALI, s. 89; ÖZSUNAY, s. 4; ŞAFAK, s. 120.
[110] AYDINCIK, s. 184; OĞUZ, s. 274; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 283.
[111] DAYINLARLI, s. 98.
[112] DAYINLARLI, s. 97; OĞUZ, s. 274; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 283.
[113] AYDINCIK, s. 186; ÖZSUNAY, s. 153.
[114] ARAL, s. 93; AYDINCIK, s. 165.
[115] OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 278.
[116] DAYINLARLI, s. 97; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 278.
[117] ARAL, s. 101; AYDINCIK, s. 164; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 274; ÖZSUNAY, s. 121.
[118] AYDINCIK, s. 164; HATEMİ, H./GÖKYAYLA E., Borçlar Hukuku Genel Bölüm, 4. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2017, s. 389; KILIÇOĞLU, s. 799; OĞUZMAN/ÖZ, (Cilt II) s.552; ÖZSUNAY, s.125-126.
[119] AYDINCIK, s. 165; HATEMİ/GÖKYAYLA s. 395; KARAHASAN, s. 1702; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 279.
[120] DAYINLARLI, s. 98; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 280; ÖZSUNAY, s. 138.
[121] OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 280; ÖZSUNAY, s. 138.
[122] AYDINCIK, s. 175; OKTAY ÖZDEMİR, (Alacak Devri) s. 280; Özsunay’a göre bu noktada lex commisoria yasağını öne çıkarmaya dahi gerek bulunmamaktadır. Zaten teminaten temlik ifadesi, devralanın, devir konusu alacağa sahip olma şartını ortadan kaldırmaktadır. Dolayısı ile yazar; tarafların bu hususun aksini kararlaştırmaları halinde, TMK m. 949’un kıyasen uygulanacağını ve bu anlaşmanın geçersiz olacağını ifade etmektedir. ÖZSUNAY, s. 140; konu ile ilgili birkaç Yargıtay kararı için bkz. Yarg. 1. HD., 2001/11449 E., 2001/12572 K., Yarg. 1. HD., 2003/4205 E., 2003/6017 K., 1. HD., 2004/13766 E., 2005/986 K..
[123] NOMER, H.N., ‘’Teminat Amaçlı Vefalı Satışlar İle İnanç Sözleşmeleri ve Lex Commissoria Yasağı’’, DergiPark Süreli Yayın, S: 3, C: 22, Ocak 2016, s. 2014.
[124] Yarg. 1. HD, 02.12.2014 T., E. 2013/14869, K. 2014/18833; Aynı görüşte birkaç Yargıtay kararı için bkz. Yarg. 1. HD, 22.03.2012 T., E. 2012/225, K. 2012/3207; Yarg. 1. HD, 29.09.2014 T., E. 2013/22110, K. 2014/15023.
[125] AYDINCIK, s. 192; OĞUZ, s. 255.
[126] Elbette ki burada bahsedilen amaçlar genel olarak teminaten temlik anlaşmalarındaki amaçlardır. Taraflar sözleşmeye elbette daha başka sona erme sebepleri de ekleyebilirler.; AYDINCIK, s. 192; ÖZSUNAY, s.184.
[127] AYDINCIK, s. 192; OĞUZ, s. 256; ÖZSUNAY, s. 180-187.
[128] AYDINCIK, s. 192; OĞUZ, s. 256; ÖZSUNAY, s.180.